DersimDGH
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dersim Demokratik Gençlik Hareketi


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Çalışma Ve yaşam Tarzı

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Çalışma Ve yaşam Tarzı Empty Çalışma Ve yaşam Tarzı Paz Ara. 07, 2008 3:38 am

Admin

Admin
Admin

"HER ŞEYE HAZIR OLMA" NIN GERÇEK ANLAMI YARATICI ÇALIŞMA
Günlük yaşantımızda, hemen her insanın "yaratıcılık", "yaratıcı insan" belirlemelerine sıkça rastlaması mümkündür. Nedir bu "yaratıcılık", "yaratıcı insan" tanımlamaları/övgüleri? "Yaratıcılığa" yol açan etmenler nelerdir? Doğuştan mı, yoksa sonradan mı kazanılır?

İşte tam bu noktada, çevremizde şöyle konuşmalara çokça rastlarız; "Yahu bildiğim bir konu, ben o kadar uğraştım, o kadar kafa patlattım, ama bir türlü başaramadım. Adam geldi, şöyle bir baktı, evirdi-cevirdi ve hemen sorunu çözdü. Büyük adam vesselam!.." Böyle bir konuşmayla birey, karşısındaki kişiye hayranlığını dile getirmektedir.
Yaratıcılık, "doğuştan mı, yoksa sonradan mı kazanılır?". Bunun yanıtı elbette ki "sonradan kazanılır" olacaktır. Bunun tersini savunan, metafizik bakış açısına sahip insanlarda vardır. Yaratıcılığı, "doğuştan yatkınlıkla karıştırmamak gerekir. “Doğuştan herhangi bir konuya yatkın olma” insanın fizyolojik yapısıyla ilgilidir. Örneğin; “kulak-beyin” arasındaki iletişimdeki “Duyum Eşiği”nin bir diğer insanlardan daha hassas olması, ses tellerini güçlü olması, kol-beyin koordinasyonunun hassas olması gibi. Doğuştan gelen bu gibi "yatkınlıklar, eğer bu alanlarda (resim, müzik, vb.) gelişme imkanı bulamazsa, doğal olarak körelecektir. Örneğin, 19.yy.da yaşamış, müzik dehası sayılan Mozart, Türkiye’nin herhangi bir köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğmuş olsaydı, koyunlara çok güzel kaval çalan bir çoban olmaktan öteye gidemeyecekti. Görüleceği gibi, herhangi bir konuda "yatkın" olmak işi çözmemekle birlikte, yatkın olunan alanda mutlaka "sistemli çalışma" zorunluluğu vardır ki, ancak o zaman bu yatkınlığı birey, "yaratıcılığa" dönüştürebilsin.

Bunları söyledikten sonra, "yaratıcılık", "yaratıcı çalışma", "yaratıcı kişilik" gibi konuları sırasıyla açmaya çalışalım.
Bilim adamları "yaratıcılığın" tanımını yaparken şu örnekle açılımını yaparlar;

"Evde tek basmasın ve balık yedikten sonra da 'mutlaka' gitmek zorunda olduğun bir toplantın var. Fakat dışarı çıkmak üzereyken, pantolonunun çok kötü bir şekilde söküldüğünü görüyorsun. Ayrıca başka da giyeceğin pantolon yok! Evde de bir makara iplikten başka malzeme bulunmuyor. Bu şartlar altında sorunu nasıl çözersiniz" şeklinde bir açıklamada bulunurlar. Ve karşısındakinin cevabını beklerler. Ve cevapta şudur; "Balık kılçığını iğne olarak kullanıp pantolonu dikmek", işte bunu yakalayabilmek, "yaratıcılıktır" açıklamasında bulunur bilim adamları.

Evet, "balık" örneğini biraz açarsak, görülecektir ki, burada yaratıcılığı oluşturan tek bir etmen söz konusu değildir. Gidilmek zorunda olunan "toplantının" yaşantımızdaki önemi/belirleyiciliği, sorunu çözmedeki aktivitemizi etkilemektedir. Bunu açacak olursak; "Organizmanın sarf edeceği gayret ve enerji düzeyi, önemli ölçüde, motivasyonun şiddetinin derecesi tarafından tayin edilmektedir". Sorunu çözmek için bu yeterli mi? Buna "hayır" demekle birlikte, bunun yanında "sistemli çalışma"nın ve bununla birlikte oluşmuş "bilgi birikimi"nin yaratıcı çalışma için gerekli etmenleri oluşturduğu görülmektedir.

Birçok insan "yetenek" ile "yaratıcılığı" birbirine karıştırmaktadır. Yetenek; herhangi bir konu veya alanda uzmanlaşmayı yetkin olmayı ifade ederken, yaratıcılık ise; bazen bunu kapsamakla birlikte " sistemli bir düşünme" nin ürünüdür.

Buna şöyle bir örnek verebiliriz: Elimize ilk defa bir silah almış olalım. Bu silahın tetiğine basıldığında ateş alır, namlunun yönünde mermi ilerler. Bunun yanında, bir de şarjöre yalnızca mermi doldurmasını öğrendiğimizi düşünelim. Biz bu silahı, bu bilgilerle çok istikrarlı bir şekilde kullanabilir miyiz? Elbetteki hayır! Eğer yalnızca bu bilgilerle yetinirsek, pek başarılı olamayız. Bir "şey"in özünü kavramadan dönüştüremeyiz. Silahın işleyiş mekanizmalarını en ince ayrıntısına kadar bilmek zorundayız. Mermiyi kaç metre uzağa atıyor? Tesirli mesafesi nedir? Sağa sola çekiyor mu? Kovanın içindeki barut miktarı nedir? vb. bir çok özelliği bilmeli, bu sorulara cevap aramalıyız ki, "bu silahı tüm özellikleriyle kavramış olalım", işte ancak o zaman, yapacağımız eylemin özelliğine göre malzeme secimi yapabiliriz, işte bunu başardığımız zaman, o alanda kavradıklarımızı dönüştürdüğümüzü, "yaratıcı bir tarzda" yaşama uyguladığımızı söyleyebiliriz kendimize!

DOGMATİZM, "YARATICILIĞIN" ÖNÜNDE ENGELDİR!

Mao yoldaş Marksizm-Leninizm’i incelememiz konusunda"... biz Marksizm-Leninizm’i göze hoş geldiği için (....) incelemiyoruz. Marksizm-Leninizm’in ne bir güzelliği ne de herhangi bir gizemli değeri vardır. Yalnızca son derece yararlıdır." Kısa ve özlü olarak bunları söyledikten sonra, sürekli olarak pratiğin aynasında sınanarak geliştirilmesi gerektiğini vurgulayarak, Marksizm-Leninizm’i dinsel bir dogma olarak görenlere ise, dogmaları konusunda şöyle sesleniyor; "Şimdiye dek Marksizm-Leninizm’e pek çok kimsenin hazır yapılmış her derde deva ilaç gibi baktığı görülüyor: Bir kez onu edindiniz mi, küçük bir çabayla bütün hastalıklarınızı iyileştirebilirsiniz. Bu çocukça bir körlük türüdür ve bu insanları aydınlatmak için bir hareket başlatmalıyız. Marksizm-Leninizm’i dinsel bir dogma olarak görenler, bu kör cehaletin örneğidirler. Açıkça onlara demeliyiz ki, dogmanızın hiç bir yararı yok, yada nazikçe olmayan bir deyişle, "dogmanız dışkıdan daha yararsızdır". Biliyorsunuz ki, köpek dışkısı tarlalara gübre olabilir ve insan dışkısı bir köpeği besleyebilir. Ya dogmalar? Ne tarlalara gübre olabilirler, ne de bir köpeği besleyebilirler. Neye yararlar(…) Marks, Engels, Lenin ve Stalin tekrar tekrar diyorlardı ki, "Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur"(2). Her şeyden çok, bu insanlar bu çok önemli tümceyi unutuyorlar.

Evet, bizde tarihe şöyle bir baktığımızda, bu iki yaklaşım biçimine çokça örnek bulabiliyoruz. Lenin yoldaşa baktığımızda; Marksizm! "bir eylem kılavuzu " olarak ele alıp değişen çağı (Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağı), tahlil ederek emperyalizmin en zayıf halkasından proleter devrimi gerçekleştirmiş, Marksizm’e "nitel" katkılarda bulunarak, bilimi "Marksizm-Leninizm" şeklinde genişlettiğini görüyoruz. Stalin yoldaş, Lenin'den devraldığı mirası geliştirerek, "tek ülkede sosyalizmin ayakta kalabileceğini" pratikte kanıtlamıştır.

Mao yoldaşa gelindiğinde ise, Çin gibi yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülkede devrimi muzaffer kılmış, sosyalizmden geriye dönüşler konusunda, "Büyük Proleter Kültür Devrimi" pratiğiyle sorunun çözümünü göstermiştir. Yani kısaca; Marksizm-Leninizm’e "nitel" katkılarda bulunarak (Marksizm’in her üç öğesini: Felsefe, ekonomi politik ve bilimsel sosyalizm) bilimi bir üst evreye, Marksizm-Leninizm-Maoizm- seviyesine çıkartmıştır.

Görüldüğü gibi, Lenin, Stalin ve Mao Zedung yoldaşlar Marksizm! bir dogma değil, "bir eylem kılavuzu" olarak ele almışlar ve bunu da pratikleriyle kanıtlamışlardır.

ÖĞRENDİKLERİMİZİ YARATICI BİR ŞEKİLDE UYGULAMAK İÇİN, BİZİ ÇEVRELEYEN KOŞULLARIN ESİRİ DEĞİL, DÖNÜŞTÜRÜCÜSÜ OLMALIYIZ

Elimizdeki materyal, karşı karşıya kaldığımız sorunu çözemiyorsa eğer, elimizdeki materyale göre şartların olgunlaşmasını beklemeyi değil, elimizdeki materyalleri zenginleştirip şartları 'çözüm' için yeterli olgunluğa eriştirerek, sorunu çözüme ulaştırabiliriz. Şartların esiri değil, dönüştürücüsü olmalıyız. "Somut şartların somut tahlili" dediğimiz kısa ve öz belirlemeyle / formülasyonla sorunlara yaklaşırken, çoğunlukla bunun ne olduğunu tam anlamış olmadığımız ortaya çıkmaktadır. "Somut şartların somut tahlili" adına, "değerlendirdim, şartlarım uygun değil, belki ileride" diye şartların esiri olduğumuzu açıklamış oluruz aslında. Bunun anlamı; önümüze çıkan sorunları, eğer bilgi dağarcığımızda buna uygun bir çözüm yöntemi yoksa, o sorunla yaşamaya kendimizi alıştırmaktan, kendimize "savunma mekanizması" oluşturmaktan başka bir şey değildir ! Önümüze çıkan/ çıkabilecek sorunlara dogmatik yaklaştığımız sürece, şartların esiri olacağız demektir.

Yaratıcı bir kişilik için sistemli düşünme; olayları; olguları neden-sonuç, zaman-mekan ilişkileri içinde kavramak, bunları yeniden ve yeniden pratiğin süzgecinden geçirmek 'olmazsa olmaz' bir kuraldır.

Yaratıcı bir kişi ile memur mantığı taşıyan bir kişinin aynı olaya karşı yaklaşımları farklı olacaktır; birisi monoton bir robot gibi yaklaşırken, diğeri olaylara tüm canlılığıyla yaklaşarak, tüm birikimini sergiler, herkeste hayranlık uyandırarak örnek olur.

Hepimiz biliriz ki, aynı kitabı farklı zamanlarda okuduğumuzda, önceden gözden kaçırdığımız veya yöneldiğimiz konudan dolayı dikkatimizi çekmeyen bir çok konuyla karşılaşmışızdır. Buna neler etken olmaktadır? Bir önceki okuyuşumuzla, bir sonraki arasındaki "yönelişimizin", "yoğunlaşmamızın", "birikimimizin" vb. etkenlerin süreç içinde değişmesi sonucu ortaya çıkan bu durum, doğaldır. Fakat "sistemli çalışma" sayesinde bu etkenleri daha iyi yönlendirebiliriz. Örneğin okuyacağımız kitapta "ne aradığımızı" (yönelim) bilir, planlayarak başlar ve okurken azami dikkat (yoğunlaşma) gösterirsek, bilgilenme sürecimiz daha sağlıklı olacak ve bunları kullanırken de hatalara düşme oranımız asgariye düşmüş olacaktır.

"Sistemli düşünme", "sistemli çalışma" sözcüklerini çokça kullandık yazımızda. Bundan ne anlıyoruz? Bundan her bireyin "metodoloji" bilgisini oluşturmasını anlıyoruz. Yüzlerce kitap yazılan bu konuya kısaca değinmekte yarar olacağına inanıyoruz. Bir araştırmanın belli başlı aşamalarını kısaca sıralarsak; Konuyu seçmek,(önümüzde duran sorunun en can alıcı yönünü bulma, ona yönelme). Konuyu sınırlandırmak (problemimizin adını doğru koymak), hipotez kurmak, geçici plan hazırlamak (problemin çözümü için geçici bir yol çizmek), kaynak toplamak, okuma ve not almak ve yazmak. Aslında bu yöntemi, yalnızca bir konuda araştırma yaparken kullanmıyoruz, en basit bir günlük problemi çözerken de kullanıyoruz. Tabii ki günlük sorunları çözerken kitapları karıştırmayız belki, ama tecrübelerle edindiğimiz birikimlerimizi kullanırız.

Günlük yaşamda olduğu gibi, okuduğumuz kitaplarda da "yaratıcılık" örneklerine sıkça rastlamaktayız. Örneğin; "Yeraltı Yaşamından Anılar" (Erich Hanke) adlı kitapta Alman komünistlerinin Hitler faşizminin en azgın saldırıları karşısında dahi, kitlelere ulaşmak için propaganda yöntemlerini yaratıcı bir şekilde uyguladıklarını görüyoruz; bildirileri, binanın tepesinde, tahtanın bir yanına dibi delik bir kovayı, diğer bir yanına ise bildirileri yerleştirerek otomatik bir mekanizma oluşturarak dağıtmışlardır. Bu yöntemle faşizmin en baskıcı dönemlerinde dahi kitlelere çağrılarını iletebilmişlerdir. Enternasyonalist devrimci Che bir kitabında, bir molotofu, uzağa tüfekle atmanın yaratıcı bir şekilde uygulanışını göstermiştir. Peru Komünist Partisi Başkanı Gonzalo yoldaş bir röportajında, Cin'lilerin patlayıcıları öyle yaratıcı bir şekilde uyguladıkları; "ele alınan bir kalemin, oturulan sandalyenin nasıl patladığını" hayretle izlediğinden bahsetmektedir. Bu tip örnekleri çoğaltmak mümkündür, Peru'da PKP militanları; şehir elektriğini gece kesip, şehre hakim tepelere ateşten koskocaman yazılar yazarak, binlerce insana propaganda yapmanın yaratıcı bir örneğini uygulamışlardır.

Ülkemizde, proleter bilinçli sempatizanların -teçhizatsız oldukları zor koşullarda-ezilen halk yığınlarına "proleter öncünün" sloganlarını haykırmak için geliştirdikleri; "kendi kendine açılan rulo pankart", bunun daha gelişmişi "kendi kendine açılan paket pankart", "kendiliğinden açılan poşetten" yüzlerce bildirinin kuşlama yapılması, balonlarla "kuşlama" ve kızıl bayrakların gökyüzünde dalgalanması, futbol sahalarına geceleyin ateşlerle sloganlar yazma yöntemleri yaratıcı bir şekilde geliştirilmiş-uygulanmış ve böylece faşizmin en denetimli yerlerinde de düşman, şaşkına uğratılmıştır.

Yaratıcı bir kişilik bireyde oluştumu, o insanın istediğinde, aşamayacağı "şey" yoktur. Mücadeleyi her anımızda iliklerimize kadar yaşamalı, "kitlelerden öğrenmeli, MLM biliminin ince süzgecinden geçirip tekrar kitlelere gitmeli", onların öğretmeni olabilmeliyiz. işte o zaman bizlerin aşamayacağı engel olamayacaktır.

Bir komünistin sorunlar karşısında "yaratıcı" çözümler üretebilmesi; neden-sonuç ilişkisini ve zaman-mekan olgularını diyalektik ve tarihsel materyalist açıdan tahlil etmesiyle mümkündür. Bir militanın yaratıcı olabilmesi, ideolojik sağlamlığın yanında diyalektik ve tarihsel materyalizmi özümsemesiyle mümkündür.

Çürümüş sömürü düzenini yıkarak, yeni ve daha ileri bir toplumsal düzen kurmak; "Yasasın MLM Bilimi" sloganını lafta değil, gerçek anlamıyla tüm yaşantımızda-iliklerimize kadar içselleştirmekle mümkündür. Çünkü, MLM, proletaryanın dünyayı kavramasını ve devrimle değiştirmesini mümkün kılan yenilmez bir silah dır. MLM, evrensel uygulanırlılığa sahip, yaşayan ve bilimsel bir ideolojidir.

Ezilen emekçi yığınlarını gerçek kurtuluşa götüren yol Demokratik Halk Devrimi'ni gerçekleştirmekle, devrim ise emekçi yığınların düzene olan öfkesini bir kanalda birleştirmekle mümkündür! Bunu başarmak; ezilen emekçi yığınları örgütlemek, yaratıcı bir şekilde yönlendirmektir!

Sonuç olarak "yaratıcı bir çalışma", yani "HER ŞEYE HAZIR OLMA" NIN GERÇEK ANLAMI, AKTİF DEVRİMCİ HAZIRLIK, PRATİK VE PLANLAMADIR!

(1): Duyum Eşiği: Canlı organizma için "normal kabul edilen, alt ve üst sınırları belirlen mis normlar. Örneğin; Kulağımız belirli alt ve üst frekanstaki sesleri duyabilir. Gözlerimiz belirli sınırdaki ışık frekansını seçebilir, vb.
(2): "Teorik ve Siyasal Düşünceleri" -Mao Zedung-(Sayfa: 26-27)
(Bilim ve Sosyalizm Yayınları)

PARTİZAN GENÇLİK SAYI-01

https://dersimdgh.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Similar topics

-

» Derlemeler

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz