ONURLU BİR YAŞAM İÇİN ONURLU BİR ÖLÜM
Bir devrimcinin düşmanın eline düştüğü zaman takınması gereken tavır ne olmalıdır? Faydalı olur düşüncesiyle bazı tecrübeleri aktarmayı görev saydık.
Bunlara geçmeden önce bir devrimci dediğimizde ne anlıyoruz. Kısa ve öz olarak aktaralım:Bir devimci demek yenilikçi demektir; bir devrimci demek bu kokuşmuş düzeni yıkan ve tüm insanlara güzel bir dünya vaad eden demektir; bir devrimci demek, baskı ve zulmü ortadan kaldırmak demektir; bir devrimci demek hak yemeyen, yalan söylemeyen, yoldaşlarına ve halkına karşı dürüst olan demektir; bir devrimci demek partisini, halkını ve yoldaşlarını gözü gibi koruyan ve bu yolda canını veren demektir; bir devrimci demek, her şeyi ile kendini halka ve devrime adamış kişi demektir; bir devrimci demek, tüm sınırları orta kaldıran ve nihai hedefi olan sınıfsız toplumu yaratmak ve kurmak uğruna bedel ödemeye hazır olan işkenceyi, zulmü, baskıyı, sömürüyü ortadan kaldırmak için yola çıkan insan demektir; bir devrimci demek onurlu bir insan ve onurunu ayak altına almayan, başı dik alnı açık demektir; bir devrimci demek halka önderlik yapmak ve halkı devrim mücadelesinde seferber etmekle görevli olan insan demektir; bir devrimci demek ırk, renk, dil, din ayrımı gözetmeksizin. eşitlikten yana oları her insanı seven demektir; bir devrimci demek, her türlü zorluğa göğüs geren, düşmanın işkence hanelerinde düşmanın yüzüne tüküren insan demektir. Saydığımız bu özellikleri üzerinde taşıyan bir insan, mevcut bozuk düzenin düşmanı demektir.Bu vasıfları üzerinde taşıyân bir insan, her ârı için düşmanın eline düşebilir. Asıl üzerinde duracağımız nokta, düşmanın eline geçtiğimizde alacağımız tavrın ne olacağı konusudur. Bir devrimci düşmanın eline düştüğü zaman ilk karşılaşacağı şey gözlerinin bir bez parçası ile bağlanıp işkence odasında sorguya alınması olacaktır. İlk söylenen "Biz seni tanıyoruz, senin hakkında her şeyi biliyoruz. Hiç kendini ezdirmeye gerek yoktur. Bir an önce konuşta seni buradan çıkaralım, sende kurtul, bizde rahat edelim". Bu, kanılmaması gereken psikolojik bir baskı biçimidir. Aksine, hakkında hiçbir şey bilmediklerinin kanıtıdır. Sadece senin psikolojik durumunu inceleyen bir yöntemdir. Onun için polisin bu hayin ve alçak yalanlarına kanmamalıyız. Polisin bu tür zarflarını yememeli, yalan olduğunu ve karşımızdakinin düşmanımız olduğunu aklımızdân çıkarmamalıyız. Üstelik öyle bir düşman ki asla mert olmayan, her zaman savaşın hilelerine başvuran bir düşmandır. Burada takınılması gereken tavır, konuşmamaktır. Tavır, inançlarını, partinin ve. yoldaşlarını korumak olmalıdır. Her devrimcinin takınması gereken tavır da budur.
İkincisi, ilk yöntemi sökmeyince bu sefer farklı bir yönteme başvururlar. Bu da baskı ve tehdit yöntemidir. Bunlar küfür, kaba dayak, askı, elektrik, haya sıkma, falaka, Filistin askısı denilen ters askı, copla tecavüz vb. vb... Konuşmayan her insan üzerinde bunları kullanırlar. Konuşan insan da aynı yöntemlere maruz kalır. Şimdi burada akla şöyle bir soru gelebilir; Konuşanla konuşmayan insan arasında bir fark yok mudur? Elbette vardır. Düşmanın amacı birisini konuşturmak, diğerinden ise daha çok şey almak yada daha çok suç yüklemektir. Bir devrimcinin tercihi hiç konuşmamaktır. Çünkü tavrı böyle olursa, devrime hizmet etmiş ve halkının güvenini kazanmış olur. Ancak bu şekilde partisini, yoldaşlarını korumuş ve güvenini kazanmış olur. İşte o zaman alnı açık, başı dik bir insan ve insanlık görevini yerine getirmiş, devrimci onurunu ayâk altında çiğnetmemiş, düşmanın yüzüne silinmeyecek bir şamar vurmuş olur. İşte bu insanlar sapına kadar devrimcidirler. Yok eğer düşmana sır veren, yoldaşlarını yakalatan, parti değerlerini Veren biri ise o, devrime, halka, partiye ve yoldaşlarına ihanet etmiş demektir. Boynu bükük, başı eğik, insanlık onurunu ayaklar altında çiğnetmiş biri olarak, insanlık görevini yerine getirmemiş bir insancık olarak kalmaya mahkumdur.
Üçüncü olarak, askı ve elektrik faslına ara verilerek tazyikli suyun önüne götürürler. Tazyikli su sıkmaya başlarlar. Tabi ki suda bir işkence metodudur. Birde kış mevsimi oldumu daha çok etkileyici olur. Fakat kararlı ve inançlı bir devrimci için hiçbir işkence metodu, onun ihanetine neden olamaz.
Su faslı biter, bir duvarın dibine dikerler. Hemen orada bir cellat; "Bak oğlum sen biraz düşün, biz birazdan geliriz, ama iyi düşün" der. Ve arkada bir yere oturur. Tabii gözlerin kapalı olduğu için, sen onu göremezsin. 0 senin tüm hal ve hareketlerini kontrol eder. Uyuman yada oturmana izin vermez. Oturmak istersen hemen kafadan bir darbe yersin. Bu psikolojik bir baskı olduğu kadar, aynı zamanda bir işkence, biçimidir. Tabi ki yalnız bunlar değildir. İnsan düşmanın elinde bulunduğu sürece akla gelecek her türlü işkence ile karşı karşıya kalmak durumundadır. Çünkü egemenlerin kolluk güçleri işkenceciler; insanlığa, emeğe, işçiye, gençliğe, kısaca tüm ezilenlere düşman olduğu kadar, onları savunan her insana da düşmandır. Bir saat sonra tekrar işkenceciler gelirler; "Bak oğlum, düşündün mü?" Cevap alamayınca, aynı soruyu tekrarlarlar. Yine cevap almayınca işkenceciler iki role girerler. Biri cellat diğeri ise papaz rolünü üstlenir. Burada dikkat edilmesi gereken papazdır. Çünkü papaz, rolü gereği iyi niyetli görünerek kandırmaya çalışacak. Yani akla gelecek her türlü yalan, dolan şeyleri vaad edecektir. "Bak oğlum, bunlar seni öldürecekler, bildiğin her şeyi bana anlat bende seni buradan kurtarayım. Benden başka hîç kimse sana yardımcı olamaz ama önce sen bana bildiğin her şeyi anlât. Zaten senden önce yakalanan arkadaşların her şeyi anlatmışlardı. Birde senin ağzından dinlemek istiyorum" diye devam eder. Bunun amacı insana iyi görünmek ve bu rota doğrultusunda seni partiye ve yoldaşlarına karşı ihanete sürüklemektir. Burada bir devrimciye düşen görev; papazın bu hain planını boşa çıkarmak, yani ona hiç bir şey söylememektir. İşte o zaman partiyi ve yoldaşlarını korumuş olacaksın. Partini, yoldaşlarını korumak, direnmek demektir. Papaz devam eder ;"Bak oğlum, bunlar kötü insanlardır. Sana her türlü kötülüğü yaparlar. Senin ananı bacını hatta eşini dahi buraya getirirler. Her türlü kötülüğü yaparlar. Onlara senin gözünün önünde tecavüz ederler, eşini kirletirler. Namuslu bir insan buna müsaade etmez. Gel bunlara engel ol. Bildiğin her şeyi bana anlat, bende bunların yapılmasına engel olayım". Burada gerçekten bizim annemizi, bacımızı yada eşimizi bize karşı kullanabilirler. Hatta tecavüzde edebilirler. Bu yeni bir yöntem değildir. Bir çok devrimciye karşı kullanılmıştır. Kaldı ki ailemize yapılan bu çirkinlik, onların acizliğinin ve namussuzluğunun sonucudur. Namussuzluk burjuvazinin dini ve kitabıdır. Yoksa nasıl sömürüsünü devam ettirir. Her gün yüzlerce genç insan bu pis düzenin kurbanı olmuyor mu? Onlar kimdir? Tabi ki halkımızın evlatlarıdır. Yani anamızdır, bacımızdır. Bunların tümünün kurtuluşu, devrimledir. Burada meseleyi bir bütün olarak ele âlmak gerekir. Asla duygusal davranmamak gerekir. Bizim ailemize ne yaparlarsa yapsınlar tüm çirkinliklerin, iğrençliklerin kaynağı olan bu düzene boyun eğmemeliyiz. Bir devrimcinin amacı güzel bir dünya yaratmaksa, bunun için bazı bedeller ödemek zorundadır. İşkence haneler, bir devrimcinin devrime, partiye bağlı olduğunun ve ideolojik olarak sağlâm olduğunun kanıtlarından biridir. Papaz gider, bu sefer cellat gelir. "Ulan orospu çocuğu düşündün mü?" Cevap almadığı taktirde tekrar işkence yapmayâ başlarlar. Bu yarım saat yada bir saat sürer. Bazen iki saatte sürebilir. Bu esnada her kafadan bir soru gelir. Kimi, "hemen öldürelim" der. Kimi, "daha zamanı var bu konuşacak" der. Burada amaçları, işkence ile birlikte insanı bunalıma sokmak ve boğuntuya getirip konuşturmaktır. Kaldı ki, devrimci bir insan, ölümü göze alarak bu yola baş koyan insan demektir. Onun için ölümden korkmamalıdır. Tersine ölüm, devrimcilerden korkmalı. Çünkü devrimcilerin ölüsü bile düşmana korku salmıştır. Devrim ve halk davasında ölmek, onurlu ve şerefli bir ölümdür. Devrime, halka ihanetse; en büyük şerefsizliktir. Tüm yaşamını devrime adamış bir insan, her zaman uyanık olmak zorundadır. Düşmanın sorularını dikkatli dinlemek gerekir. Hakkımızda neler biliyorlar, bunları elden geldiği kadarıyla dikkatli bir şekilde anlamak, daha sonra partiye aktarmak gerekir. Devrimci bir insan, düşmanının işkence ve baskısı karşısında korkaklığa ve paniğe kapılmamalıdır. Aksine kendini rahat hissetmeli, gelen sorulara cevap vermemeli, verse de ret temelinde olmalıdır. Düşmanın elinde bulunan bir insanın kaybedecek hiç bir şeyi yoktur. Ama kazanacak çok şeyi vardır. Örneğin, direnen bir devrimci devrimi zafere götürecek olan direniş ruhunu sürdürmüş ve bir kere daha düşmanı yenilgiye uğratmış, halkın haklı davasına sahip çıkmıştır. Yoldaşlarına ve mücadeleye yeni katılacak insanlara karşı, örnek sayılacak bir tavır sergilemiş olur. Düşmanın sürekli başvurduğu yöntemlerden biri de ölüm tehdididir. Bu ölüm tehdidini insanlara karşı sürekli kullanır, bazen de uygularlar. Yazımızın içerisinde de belirtmiştik. Devrimci bir insan, devrim mücadelesine ölümü göze alarak katılmıştır. İşte burada önemli olan, onurlu olanı seçmektir. Bir söz vardır "Altmış sene şerefsiz yaşamaktansa, bir gün şerefli yaşamayı tercih ederim" Elbette bizim tercihimiz burada "bir gün" olmalıdır. Zaten nihai zaferler, şehitlerin kanları üzerine kurulmuş ve zafere böyle ulaşılmıştır. Tarih bunun kanıtıdır. Halkın kutsal olan davasını zafere götürecek şey direniştir. Şubede direniş, kırlarda ve fabrikalarda direniş; yani anlayacağımız her yerde direniş, zafer demektir. Direniş ezilenlerin kurtuluşu demektir. Direniş komprador patron-ağa düzeninin sonu demektir. Direniş, devrim ateşini dağlarda yakmak demektir.
Bir devrimcinin düşmanın eline düştüğü zaman takınması gereken tavır ne olmalıdır? Faydalı olur düşüncesiyle bazı tecrübeleri aktarmayı görev saydık.
Bunlara geçmeden önce bir devrimci dediğimizde ne anlıyoruz. Kısa ve öz olarak aktaralım:Bir devimci demek yenilikçi demektir; bir devrimci demek bu kokuşmuş düzeni yıkan ve tüm insanlara güzel bir dünya vaad eden demektir; bir devrimci demek, baskı ve zulmü ortadan kaldırmak demektir; bir devrimci demek hak yemeyen, yalan söylemeyen, yoldaşlarına ve halkına karşı dürüst olan demektir; bir devrimci demek partisini, halkını ve yoldaşlarını gözü gibi koruyan ve bu yolda canını veren demektir; bir devrimci demek, her şeyi ile kendini halka ve devrime adamış kişi demektir; bir devrimci demek, tüm sınırları orta kaldıran ve nihai hedefi olan sınıfsız toplumu yaratmak ve kurmak uğruna bedel ödemeye hazır olan işkenceyi, zulmü, baskıyı, sömürüyü ortadan kaldırmak için yola çıkan insan demektir; bir devrimci demek onurlu bir insan ve onurunu ayak altına almayan, başı dik alnı açık demektir; bir devrimci demek halka önderlik yapmak ve halkı devrim mücadelesinde seferber etmekle görevli olan insan demektir; bir devrimci demek ırk, renk, dil, din ayrımı gözetmeksizin. eşitlikten yana oları her insanı seven demektir; bir devrimci demek, her türlü zorluğa göğüs geren, düşmanın işkence hanelerinde düşmanın yüzüne tüküren insan demektir. Saydığımız bu özellikleri üzerinde taşıyan bir insan, mevcut bozuk düzenin düşmanı demektir.Bu vasıfları üzerinde taşıyân bir insan, her ârı için düşmanın eline düşebilir. Asıl üzerinde duracağımız nokta, düşmanın eline geçtiğimizde alacağımız tavrın ne olacağı konusudur. Bir devrimci düşmanın eline düştüğü zaman ilk karşılaşacağı şey gözlerinin bir bez parçası ile bağlanıp işkence odasında sorguya alınması olacaktır. İlk söylenen "Biz seni tanıyoruz, senin hakkında her şeyi biliyoruz. Hiç kendini ezdirmeye gerek yoktur. Bir an önce konuşta seni buradan çıkaralım, sende kurtul, bizde rahat edelim". Bu, kanılmaması gereken psikolojik bir baskı biçimidir. Aksine, hakkında hiçbir şey bilmediklerinin kanıtıdır. Sadece senin psikolojik durumunu inceleyen bir yöntemdir. Onun için polisin bu hayin ve alçak yalanlarına kanmamalıyız. Polisin bu tür zarflarını yememeli, yalan olduğunu ve karşımızdakinin düşmanımız olduğunu aklımızdân çıkarmamalıyız. Üstelik öyle bir düşman ki asla mert olmayan, her zaman savaşın hilelerine başvuran bir düşmandır. Burada takınılması gereken tavır, konuşmamaktır. Tavır, inançlarını, partinin ve. yoldaşlarını korumak olmalıdır. Her devrimcinin takınması gereken tavır da budur.
İkincisi, ilk yöntemi sökmeyince bu sefer farklı bir yönteme başvururlar. Bu da baskı ve tehdit yöntemidir. Bunlar küfür, kaba dayak, askı, elektrik, haya sıkma, falaka, Filistin askısı denilen ters askı, copla tecavüz vb. vb... Konuşmayan her insan üzerinde bunları kullanırlar. Konuşan insan da aynı yöntemlere maruz kalır. Şimdi burada akla şöyle bir soru gelebilir; Konuşanla konuşmayan insan arasında bir fark yok mudur? Elbette vardır. Düşmanın amacı birisini konuşturmak, diğerinden ise daha çok şey almak yada daha çok suç yüklemektir. Bir devrimcinin tercihi hiç konuşmamaktır. Çünkü tavrı böyle olursa, devrime hizmet etmiş ve halkının güvenini kazanmış olur. Ancak bu şekilde partisini, yoldaşlarını korumuş ve güvenini kazanmış olur. İşte o zaman alnı açık, başı dik bir insan ve insanlık görevini yerine getirmiş, devrimci onurunu ayâk altında çiğnetmemiş, düşmanın yüzüne silinmeyecek bir şamar vurmuş olur. İşte bu insanlar sapına kadar devrimcidirler. Yok eğer düşmana sır veren, yoldaşlarını yakalatan, parti değerlerini Veren biri ise o, devrime, halka, partiye ve yoldaşlarına ihanet etmiş demektir. Boynu bükük, başı eğik, insanlık onurunu ayaklar altında çiğnetmiş biri olarak, insanlık görevini yerine getirmemiş bir insancık olarak kalmaya mahkumdur.
Üçüncü olarak, askı ve elektrik faslına ara verilerek tazyikli suyun önüne götürürler. Tazyikli su sıkmaya başlarlar. Tabi ki suda bir işkence metodudur. Birde kış mevsimi oldumu daha çok etkileyici olur. Fakat kararlı ve inançlı bir devrimci için hiçbir işkence metodu, onun ihanetine neden olamaz.
Su faslı biter, bir duvarın dibine dikerler. Hemen orada bir cellat; "Bak oğlum sen biraz düşün, biz birazdan geliriz, ama iyi düşün" der. Ve arkada bir yere oturur. Tabii gözlerin kapalı olduğu için, sen onu göremezsin. 0 senin tüm hal ve hareketlerini kontrol eder. Uyuman yada oturmana izin vermez. Oturmak istersen hemen kafadan bir darbe yersin. Bu psikolojik bir baskı olduğu kadar, aynı zamanda bir işkence, biçimidir. Tabi ki yalnız bunlar değildir. İnsan düşmanın elinde bulunduğu sürece akla gelecek her türlü işkence ile karşı karşıya kalmak durumundadır. Çünkü egemenlerin kolluk güçleri işkenceciler; insanlığa, emeğe, işçiye, gençliğe, kısaca tüm ezilenlere düşman olduğu kadar, onları savunan her insana da düşmandır. Bir saat sonra tekrar işkenceciler gelirler; "Bak oğlum, düşündün mü?" Cevap alamayınca, aynı soruyu tekrarlarlar. Yine cevap almayınca işkenceciler iki role girerler. Biri cellat diğeri ise papaz rolünü üstlenir. Burada dikkat edilmesi gereken papazdır. Çünkü papaz, rolü gereği iyi niyetli görünerek kandırmaya çalışacak. Yani akla gelecek her türlü yalan, dolan şeyleri vaad edecektir. "Bak oğlum, bunlar seni öldürecekler, bildiğin her şeyi bana anlat bende seni buradan kurtarayım. Benden başka hîç kimse sana yardımcı olamaz ama önce sen bana bildiğin her şeyi anlât. Zaten senden önce yakalanan arkadaşların her şeyi anlatmışlardı. Birde senin ağzından dinlemek istiyorum" diye devam eder. Bunun amacı insana iyi görünmek ve bu rota doğrultusunda seni partiye ve yoldaşlarına karşı ihanete sürüklemektir. Burada bir devrimciye düşen görev; papazın bu hain planını boşa çıkarmak, yani ona hiç bir şey söylememektir. İşte o zaman partiyi ve yoldaşlarını korumuş olacaksın. Partini, yoldaşlarını korumak, direnmek demektir. Papaz devam eder ;"Bak oğlum, bunlar kötü insanlardır. Sana her türlü kötülüğü yaparlar. Senin ananı bacını hatta eşini dahi buraya getirirler. Her türlü kötülüğü yaparlar. Onlara senin gözünün önünde tecavüz ederler, eşini kirletirler. Namuslu bir insan buna müsaade etmez. Gel bunlara engel ol. Bildiğin her şeyi bana anlat, bende bunların yapılmasına engel olayım". Burada gerçekten bizim annemizi, bacımızı yada eşimizi bize karşı kullanabilirler. Hatta tecavüzde edebilirler. Bu yeni bir yöntem değildir. Bir çok devrimciye karşı kullanılmıştır. Kaldı ki ailemize yapılan bu çirkinlik, onların acizliğinin ve namussuzluğunun sonucudur. Namussuzluk burjuvazinin dini ve kitabıdır. Yoksa nasıl sömürüsünü devam ettirir. Her gün yüzlerce genç insan bu pis düzenin kurbanı olmuyor mu? Onlar kimdir? Tabi ki halkımızın evlatlarıdır. Yani anamızdır, bacımızdır. Bunların tümünün kurtuluşu, devrimledir. Burada meseleyi bir bütün olarak ele âlmak gerekir. Asla duygusal davranmamak gerekir. Bizim ailemize ne yaparlarsa yapsınlar tüm çirkinliklerin, iğrençliklerin kaynağı olan bu düzene boyun eğmemeliyiz. Bir devrimcinin amacı güzel bir dünya yaratmaksa, bunun için bazı bedeller ödemek zorundadır. İşkence haneler, bir devrimcinin devrime, partiye bağlı olduğunun ve ideolojik olarak sağlâm olduğunun kanıtlarından biridir. Papaz gider, bu sefer cellat gelir. "Ulan orospu çocuğu düşündün mü?" Cevap almadığı taktirde tekrar işkence yapmayâ başlarlar. Bu yarım saat yada bir saat sürer. Bazen iki saatte sürebilir. Bu esnada her kafadan bir soru gelir. Kimi, "hemen öldürelim" der. Kimi, "daha zamanı var bu konuşacak" der. Burada amaçları, işkence ile birlikte insanı bunalıma sokmak ve boğuntuya getirip konuşturmaktır. Kaldı ki, devrimci bir insan, ölümü göze alarak bu yola baş koyan insan demektir. Onun için ölümden korkmamalıdır. Tersine ölüm, devrimcilerden korkmalı. Çünkü devrimcilerin ölüsü bile düşmana korku salmıştır. Devrim ve halk davasında ölmek, onurlu ve şerefli bir ölümdür. Devrime, halka ihanetse; en büyük şerefsizliktir. Tüm yaşamını devrime adamış bir insan, her zaman uyanık olmak zorundadır. Düşmanın sorularını dikkatli dinlemek gerekir. Hakkımızda neler biliyorlar, bunları elden geldiği kadarıyla dikkatli bir şekilde anlamak, daha sonra partiye aktarmak gerekir. Devrimci bir insan, düşmanının işkence ve baskısı karşısında korkaklığa ve paniğe kapılmamalıdır. Aksine kendini rahat hissetmeli, gelen sorulara cevap vermemeli, verse de ret temelinde olmalıdır. Düşmanın elinde bulunan bir insanın kaybedecek hiç bir şeyi yoktur. Ama kazanacak çok şeyi vardır. Örneğin, direnen bir devrimci devrimi zafere götürecek olan direniş ruhunu sürdürmüş ve bir kere daha düşmanı yenilgiye uğratmış, halkın haklı davasına sahip çıkmıştır. Yoldaşlarına ve mücadeleye yeni katılacak insanlara karşı, örnek sayılacak bir tavır sergilemiş olur. Düşmanın sürekli başvurduğu yöntemlerden biri de ölüm tehdididir. Bu ölüm tehdidini insanlara karşı sürekli kullanır, bazen de uygularlar. Yazımızın içerisinde de belirtmiştik. Devrimci bir insan, devrim mücadelesine ölümü göze alarak katılmıştır. İşte burada önemli olan, onurlu olanı seçmektir. Bir söz vardır "Altmış sene şerefsiz yaşamaktansa, bir gün şerefli yaşamayı tercih ederim" Elbette bizim tercihimiz burada "bir gün" olmalıdır. Zaten nihai zaferler, şehitlerin kanları üzerine kurulmuş ve zafere böyle ulaşılmıştır. Tarih bunun kanıtıdır. Halkın kutsal olan davasını zafere götürecek şey direniştir. Şubede direniş, kırlarda ve fabrikalarda direniş; yani anlayacağımız her yerde direniş, zafer demektir. Direniş ezilenlerin kurtuluşu demektir. Direniş komprador patron-ağa düzeninin sonu demektir. Direniş, devrim ateşini dağlarda yakmak demektir.