HALK GENÇLİĞİNİN ÖNCÜ ÖRGÜTÜ; KOMSOMOL (1)
Devrim, başından sonuna kadar, milyonlarca insanın örgütlü çabasıyla gerçekleşir. Örgütlenmek, örgütlendirmek, kitlelerin örgütlenmesi, kitleleri örgütleyecek olan örgütlerin kendi içersinde düzenlenmesi, mücadele sürecinde bir Komünist Partisinin karşılaştığı önemli sorunlardan biridir. Doğru bir örgütlenme perspektifi olmazsa, doğru örgütlenmeler yaratılmazsa, kitlelerin o muazzam yaratıcı gücü ve enerjisi hayata geçirilemez.
Devrimin iki ayağı vardır; objektif koşullar ve sübjektif koşullar. Objektif koşullar, insan iradesinden bağımsız ve üretimin, üretim tarzının doğasından kaynaklanır. Ülkemizin yarı-sömürge, yarı-feodal yapısının beraberinde getirdiği, egemenlerin yönetemez, ezilenlerin ise aynı şekilde yönetilmek istemez oluşu durumu, yani sürekli bir ekonomik-siyasi kriz ortamı, ülkemiz devriminin objektif koşullarının var olduğu ve devrimci durumun sürekliliği anlamına gelir. Sübjektif koşullar ise, bu objektif koşullar dâhilinde oluşan, şekillenen iradi durumlardır. Devrimin gerçekleşebilmesinin olanakları sürekli var olmasına karşılık, eğer bu olanağı gerçekliğe dönüştürecek itici güç olan sübjektif koşullar uygun değilse, devrim de gerçekleştirilemez. Yani sorun, sübjektif koşulların oluşması, oluşturulması ve olgunlaştırılması sorunudur.
Bu sorunun ilk adımı olan örgütlenmenin ilk çekirdeği ve ülkemizde sübjektif koşulları oluşturacak devrimin üç silahı parti-ordu-cephe'nin ilki olan Komünist Partisi kurulmuş ve mücadele içindedir. Ordunun ilk nüveleri gerilla birlikleri de savaşın kızgın pratiğinde düşmana kurşun sıkarak ordulaşma sürecini yaşamaktadır. Proletarya Partisi ve onun önderliğinde savaşan halk ordusu, şu aşamada merkezi bir görev olan Kızıl Siyasi iktidarlar için Köylü Gerilla Savaşını yoğunlaştırmak, yükseltmek ve genişletmek için çalışmalarını yürütüyor. Parti ve ordu, savaş içerisinde oluşmuş, oluşuyor ve gene savaşım içerisinde sağlamlaşmaya, güçlenmeye devam etmektedir. Gelecekte oluşacak olan cephenin nüveleri ise kendisini çeşitli siyasi kitle örgütlerinde gerek siyasi, gerek örgütsel açıdan göstermektedir.
Mücadelenin boyutları ile örgütlenmenin boyutları arasındaki diyalektik bağ, doğru kavranmak zorundadır. Örgütlenme, mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamak ve onun önünü açmak için olmalıdır. Mücadelenin gerisinde kalan bir örgütlenme, kısa sürede mücadelede de gerilemeye yol açacaktır. Mücadelenin ileri aşamalarında ortaya çıkacak bir genişleme erkenden oluşturulursa, bu da kof ve hantal olacak, bırakalım mücadeleyi ilerletmeyi, yine gerilemeye neden olacaktır. Çalışmaların güç oranında olacağı ve yürütülecek faaliyetler içerisinde güçlenerek mücadele alanlarının da genişleyeceğini; gücün en büyük oranının, süreçte esas olan alanlara sevk edilmesi gereği akıldan çıkarılmamalıdır. Dört bir yana yumruk sallamak, gücü aşan pratiklere girmek, bir fayda sağlamayacaktır. Bununla beraber perspektif; halkın bulunduğu her alanda bulunmak, örgütlenmek ve mücadeleyi örgütlemektir. Yukarıda konan görüşler, devrimin ve genel olarak örgütlenmenin temel belirlenimleridir. Bunları kısa ve genel olarak belirttik, çünkü ayrıntılarını, yazımızın konusu olan gençliğin örgütlenmesi özgülünde bir bütün olarak ortaya koymaya çalışacağız. Ülkemiz gençliğinin Sosyo-ekonomik yapı ve devrimin gerekleri ile bağlantılı olarak inceleneceği bu yazıda, gençliğin örgütlenmesi ve mücadeledeki yeri üzerinde duracağız. Ayrıca gençliğin genel örgütlenme ilkelerinden bahsetmekle birlikte, ülkemiz devriminin bugünkü merkezi görevi ve devrim stratejimizle olan ilişkisini ele alacağız.
GENEL OLARAK GENÇLİK ÜZERİNE
Ülkemiz ve dünya devrim tarihinde gençliğin önemi büyüktür. Gençlik gelecektir. 'Gençliği kim kazanırsa gelecekte onundur' belirlemesi tarihsel olarak önemlidir. Gençliğin, hâkim ideolojinin hegemonyasından sıyrılması, devrime kazandırılması, devrimin önemli sorunlarından biridir. Bu noktada gençliğin örgütlenmesinin önemi de açığa çıkacaktır, insanın doğuşu ile ölüm noktalan arasında, çocukluktan çıktığı belli bir yaş grubunu içeren gençlik evresi, biyolojik bir zaman sürecidir. Her sınıftan bireylerin oluşturduğu bir ara tabaka olarak niteleyebileceğimiz gençliğin:( farklı kültürlerin ve yaşam tarzının insanın fiziki ve düşünsel yapısını etkilediğini göz önünde bulundurursak) mutlak yaş sınırlan içerisinde tanımlanmasının zor olduğunu göçürüz. Bu yüzden, biz de bir yaş sınırı belirlemeyeceğiz. Okuyucunun kafasındaki "genç olma" kavramı bizim için yeterdir. Zaten geçliğin örgütlenmesinde esas alınan, yaş durumu değildir.
Belirleyici olan, gençlerin üretimde veya yaşamda oynadıkları roldür. Ancak şunu belirlemek gerekir ki, bir ara tabaka olan gençliğin, 'genç' olmalarından kaynaklı farklı sınıflara dâhil olsalar da ortak özellikleri ve özgül sorunları bulunmaktadır. Zaten bu özgüllük, gençliği ayrı bir toplumsal kategori olarak ele almayı da zorunlu kılar.
Gençlik, fizyolojik ve ruhsal gelişim içerisinde olması, toplumsal ilişkiler içerisindeki rolü ve yeri nedeniyle şu veya bu oranda düzenle çelişki içindedir. Dolayısıyla özgül sorunları; erginleşme, cinsel sorunlar, dengesizlik ve bunalımlar gibi olguların yanı sıra, sosyal yaşamın yeni öğeleri olmalarından kaynaklı, kişiliğin oturması süreci dâhilinde, toplumsal alt yapıyı ve özellikle de üst yapıyı henüz tam içselleştirmemiş, yeniye açık, düzene entegrasyonu büyük oranda henüz söz konusu olmamış bireyler olması, gençleri erişkinlerden farklı kılar. Toplumsal ilişkilerde sorgulayıcı, araştırmacı ve meraklıdır gençlik. Yeni yeni dâhil olduğu sosyal yapılanmada yer edinme çabası içerisindeyken tanıdığı ve gözlemlediği düzen, gençlik için sorgulanması gereken bir ilişkiler yumağıdır. Dolayısıyla karşılaştığı haksızlıklar ve düzenin olumsuzlukları karşısında; yeniye, güzele ve iyiye gençliğin kapısı açıktır.
Bununla beraber kabullenemedik, reddettiği ve çeliştiği düzenin bir parçası olabilmek, 'toplumda bir yer, saysın bir mevki edinebilmekte gençliğin temel kaygılarından biridir. Özellikle de hâkim sınıfların pompaladığı bireycilik duygularıyla, içinde bulunduğu bataktan 'kendini' kurtarma çabası ve sınıf atlama kaygıları, halk gençliğinin temel eğilimlerinden biridir diyebiliriz. Çünkü dört bir yandan kuşatılmış, bastırılmış olan gençliğin, düzenin kendisine empoze ettiği 'ya efendi olacaksın, ya da köle' bireysel kurtuluş demagojisinden elbette kolayca ve kendi başına sıyrılabilmesi ÇOK güç olacaktır.
Bu çelişkiler yumağı içerisinde gençlik, alternatif arayışlarına da girecektir ve esasta ikili bir karakter göstermekle bir dar çabuk olursa da, parlayıp sönen bir saman alevi gibi, mücadeleden kopması da kolay olabilir. Elbette ki küçük burjuva ideolojik şekillenişe sahip olanların, devrim mücadelesinin bir yüz metre koşusu değil, uzun soluklu, dolambaçlı ve zor bir yürüyüş olduğunu kendiliğinden kavramalarını beklemek hayal olacaktır. Öğrenci gencin devrim mücadelesine katılımı, ancak komünist örgütün çelik disiplini dâhilinde teorinin pratikle bütünleştiği bir süreci yaşamasıyla anlamlı olacaktır.
İşsiz gençliğin durumu ise çok büyük farklılıklar arz eder. Bu gençlik kesimi neredeyse toplum dışına itilmiş, kahve köşelerinde pinekleyerek, sokaklarda boş boş gezerek, avarelik yaparak, zaman zaman hırsızlık yaparak yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmıştır. Küçük yaşta evsiz barksız kalan, evden atılan veya kaçan pek çok genç batakhanelerde çürümeye terk edilmiş, yaşamdan umutsuz, kurtuluşu alkolde, uyuşturucuda veya intiharda bulmaktadır. Bu gençlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Özellikle bizimki gibi ülkelerde genç nüfusun büyük bir kesimini oluştururlar, işsiz gençlerin bir kısmı seyyar satıcılık, vb. marjinal işlerde, zaman zaman da geçici ve kısa süreli işlerde çalışmaktadır.
Yarı-sömürge yarı-feodal bir ülke olan ülkemizde hâkim ideoloji olan burjuva-feodal ideolojinin her türlü biçimde halkımıza empoze edilmesi ve bu ideolojinin ve burjuva-feodal üretim ilişkileri çerçevesindeki tüm davranış biçimleri ve uygulamaların demagojik- propaganda yoluyla halkımıza ve halkımız gençliğine tek seçenek olarak dayatılması, demokrasinin bir devrim sorunu olduğu ülkemiz devrimcilerinin kitle çalışmalarında göz önünde bulundurulması gereken bir gerçekliktir. Emperyalist yoz kültür ile harmanlanmış bir feodal şekilleniş, bu haliyle bir kültür karmaşasını da beraberinde getirmektedir. Esasen bu kendi iç dinamiklerimle gelişemeyen kapitalizmin güdük ulusal burjuvazisinin ideolojik cılızlığı ile de ilintilidir.
Emperyalizmin uşağı komprador burjuva ve feodal toprak ağalarının hâkim olduğu bir ülkede; sermaye biriktirme şansından dahi yoksun bir ulusal burjuvazinin, bir sınıf olarak gelişmesi mümkün değilken kültürünü, yaşam tarzını, topyekûn ideolojik birikimini sağlaması da beklenemez zaten. Dolayısıyla, ülkemiz gençliği, düzen uyuşuğu-anarşist gençlik, arabesk-modem (!) lümpen gençlik, liberal-devletçi-demokrat-Kemalist gibi nedüğü belirsiz 'sosyal-demokrat' gençlik, Müslüman-devrimci-şeriatçı gençlik gibi tam da ülkenin sosyo-ekonomik yapısına denk düşen ilginç kategorilere bölünmüştür.
Her zaman bir alternatif arayışı içerisinde bulunan gençliğe gerçek alternatifi ve kurtuluşlarının biricik yolunu göstermek, elbette ki komünistlerin görevidir. Ülkemizde halk hareketliliğinin en önemli öğelerinden birini oluşturan gençliğin mücadelesi, devrimci hareketlilik içerisinde de önemli ve belirleyici bir faktör olabilmiş, Türkiye devrim tarihine devrimci gençlik, kanla yazılan deneyimler kazandırmıştır. Ancak, komünist önderlikten yoksun bir devrimci hareketlilik kısa vadede devrimci durumu yükseltecek, dalgalanmalara ve mücadelenin ivmelenmesine yol açabilecek olsa da, uzun vadede başarıya ulaşamayacaktır.
Devrim, başından sonuna kadar, milyonlarca insanın örgütlü çabasıyla gerçekleşir. Örgütlenmek, örgütlendirmek, kitlelerin örgütlenmesi, kitleleri örgütleyecek olan örgütlerin kendi içersinde düzenlenmesi, mücadele sürecinde bir Komünist Partisinin karşılaştığı önemli sorunlardan biridir. Doğru bir örgütlenme perspektifi olmazsa, doğru örgütlenmeler yaratılmazsa, kitlelerin o muazzam yaratıcı gücü ve enerjisi hayata geçirilemez.
Devrimin iki ayağı vardır; objektif koşullar ve sübjektif koşullar. Objektif koşullar, insan iradesinden bağımsız ve üretimin, üretim tarzının doğasından kaynaklanır. Ülkemizin yarı-sömürge, yarı-feodal yapısının beraberinde getirdiği, egemenlerin yönetemez, ezilenlerin ise aynı şekilde yönetilmek istemez oluşu durumu, yani sürekli bir ekonomik-siyasi kriz ortamı, ülkemiz devriminin objektif koşullarının var olduğu ve devrimci durumun sürekliliği anlamına gelir. Sübjektif koşullar ise, bu objektif koşullar dâhilinde oluşan, şekillenen iradi durumlardır. Devrimin gerçekleşebilmesinin olanakları sürekli var olmasına karşılık, eğer bu olanağı gerçekliğe dönüştürecek itici güç olan sübjektif koşullar uygun değilse, devrim de gerçekleştirilemez. Yani sorun, sübjektif koşulların oluşması, oluşturulması ve olgunlaştırılması sorunudur.
Bu sorunun ilk adımı olan örgütlenmenin ilk çekirdeği ve ülkemizde sübjektif koşulları oluşturacak devrimin üç silahı parti-ordu-cephe'nin ilki olan Komünist Partisi kurulmuş ve mücadele içindedir. Ordunun ilk nüveleri gerilla birlikleri de savaşın kızgın pratiğinde düşmana kurşun sıkarak ordulaşma sürecini yaşamaktadır. Proletarya Partisi ve onun önderliğinde savaşan halk ordusu, şu aşamada merkezi bir görev olan Kızıl Siyasi iktidarlar için Köylü Gerilla Savaşını yoğunlaştırmak, yükseltmek ve genişletmek için çalışmalarını yürütüyor. Parti ve ordu, savaş içerisinde oluşmuş, oluşuyor ve gene savaşım içerisinde sağlamlaşmaya, güçlenmeye devam etmektedir. Gelecekte oluşacak olan cephenin nüveleri ise kendisini çeşitli siyasi kitle örgütlerinde gerek siyasi, gerek örgütsel açıdan göstermektedir.
Mücadelenin boyutları ile örgütlenmenin boyutları arasındaki diyalektik bağ, doğru kavranmak zorundadır. Örgütlenme, mücadelenin ihtiyaçlarını karşılamak ve onun önünü açmak için olmalıdır. Mücadelenin gerisinde kalan bir örgütlenme, kısa sürede mücadelede de gerilemeye yol açacaktır. Mücadelenin ileri aşamalarında ortaya çıkacak bir genişleme erkenden oluşturulursa, bu da kof ve hantal olacak, bırakalım mücadeleyi ilerletmeyi, yine gerilemeye neden olacaktır. Çalışmaların güç oranında olacağı ve yürütülecek faaliyetler içerisinde güçlenerek mücadele alanlarının da genişleyeceğini; gücün en büyük oranının, süreçte esas olan alanlara sevk edilmesi gereği akıldan çıkarılmamalıdır. Dört bir yana yumruk sallamak, gücü aşan pratiklere girmek, bir fayda sağlamayacaktır. Bununla beraber perspektif; halkın bulunduğu her alanda bulunmak, örgütlenmek ve mücadeleyi örgütlemektir. Yukarıda konan görüşler, devrimin ve genel olarak örgütlenmenin temel belirlenimleridir. Bunları kısa ve genel olarak belirttik, çünkü ayrıntılarını, yazımızın konusu olan gençliğin örgütlenmesi özgülünde bir bütün olarak ortaya koymaya çalışacağız. Ülkemiz gençliğinin Sosyo-ekonomik yapı ve devrimin gerekleri ile bağlantılı olarak inceleneceği bu yazıda, gençliğin örgütlenmesi ve mücadeledeki yeri üzerinde duracağız. Ayrıca gençliğin genel örgütlenme ilkelerinden bahsetmekle birlikte, ülkemiz devriminin bugünkü merkezi görevi ve devrim stratejimizle olan ilişkisini ele alacağız.
GENEL OLARAK GENÇLİK ÜZERİNE
Ülkemiz ve dünya devrim tarihinde gençliğin önemi büyüktür. Gençlik gelecektir. 'Gençliği kim kazanırsa gelecekte onundur' belirlemesi tarihsel olarak önemlidir. Gençliğin, hâkim ideolojinin hegemonyasından sıyrılması, devrime kazandırılması, devrimin önemli sorunlarından biridir. Bu noktada gençliğin örgütlenmesinin önemi de açığa çıkacaktır, insanın doğuşu ile ölüm noktalan arasında, çocukluktan çıktığı belli bir yaş grubunu içeren gençlik evresi, biyolojik bir zaman sürecidir. Her sınıftan bireylerin oluşturduğu bir ara tabaka olarak niteleyebileceğimiz gençliğin:( farklı kültürlerin ve yaşam tarzının insanın fiziki ve düşünsel yapısını etkilediğini göz önünde bulundurursak) mutlak yaş sınırlan içerisinde tanımlanmasının zor olduğunu göçürüz. Bu yüzden, biz de bir yaş sınırı belirlemeyeceğiz. Okuyucunun kafasındaki "genç olma" kavramı bizim için yeterdir. Zaten geçliğin örgütlenmesinde esas alınan, yaş durumu değildir.
Belirleyici olan, gençlerin üretimde veya yaşamda oynadıkları roldür. Ancak şunu belirlemek gerekir ki, bir ara tabaka olan gençliğin, 'genç' olmalarından kaynaklı farklı sınıflara dâhil olsalar da ortak özellikleri ve özgül sorunları bulunmaktadır. Zaten bu özgüllük, gençliği ayrı bir toplumsal kategori olarak ele almayı da zorunlu kılar.
Gençlik, fizyolojik ve ruhsal gelişim içerisinde olması, toplumsal ilişkiler içerisindeki rolü ve yeri nedeniyle şu veya bu oranda düzenle çelişki içindedir. Dolayısıyla özgül sorunları; erginleşme, cinsel sorunlar, dengesizlik ve bunalımlar gibi olguların yanı sıra, sosyal yaşamın yeni öğeleri olmalarından kaynaklı, kişiliğin oturması süreci dâhilinde, toplumsal alt yapıyı ve özellikle de üst yapıyı henüz tam içselleştirmemiş, yeniye açık, düzene entegrasyonu büyük oranda henüz söz konusu olmamış bireyler olması, gençleri erişkinlerden farklı kılar. Toplumsal ilişkilerde sorgulayıcı, araştırmacı ve meraklıdır gençlik. Yeni yeni dâhil olduğu sosyal yapılanmada yer edinme çabası içerisindeyken tanıdığı ve gözlemlediği düzen, gençlik için sorgulanması gereken bir ilişkiler yumağıdır. Dolayısıyla karşılaştığı haksızlıklar ve düzenin olumsuzlukları karşısında; yeniye, güzele ve iyiye gençliğin kapısı açıktır.
Bununla beraber kabullenemedik, reddettiği ve çeliştiği düzenin bir parçası olabilmek, 'toplumda bir yer, saysın bir mevki edinebilmekte gençliğin temel kaygılarından biridir. Özellikle de hâkim sınıfların pompaladığı bireycilik duygularıyla, içinde bulunduğu bataktan 'kendini' kurtarma çabası ve sınıf atlama kaygıları, halk gençliğinin temel eğilimlerinden biridir diyebiliriz. Çünkü dört bir yandan kuşatılmış, bastırılmış olan gençliğin, düzenin kendisine empoze ettiği 'ya efendi olacaksın, ya da köle' bireysel kurtuluş demagojisinden elbette kolayca ve kendi başına sıyrılabilmesi ÇOK güç olacaktır.
Bu çelişkiler yumağı içerisinde gençlik, alternatif arayışlarına da girecektir ve esasta ikili bir karakter göstermekle bir dar çabuk olursa da, parlayıp sönen bir saman alevi gibi, mücadeleden kopması da kolay olabilir. Elbette ki küçük burjuva ideolojik şekillenişe sahip olanların, devrim mücadelesinin bir yüz metre koşusu değil, uzun soluklu, dolambaçlı ve zor bir yürüyüş olduğunu kendiliğinden kavramalarını beklemek hayal olacaktır. Öğrenci gencin devrim mücadelesine katılımı, ancak komünist örgütün çelik disiplini dâhilinde teorinin pratikle bütünleştiği bir süreci yaşamasıyla anlamlı olacaktır.
İşsiz gençliğin durumu ise çok büyük farklılıklar arz eder. Bu gençlik kesimi neredeyse toplum dışına itilmiş, kahve köşelerinde pinekleyerek, sokaklarda boş boş gezerek, avarelik yaparak, zaman zaman hırsızlık yaparak yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmıştır. Küçük yaşta evsiz barksız kalan, evden atılan veya kaçan pek çok genç batakhanelerde çürümeye terk edilmiş, yaşamdan umutsuz, kurtuluşu alkolde, uyuşturucuda veya intiharda bulmaktadır. Bu gençlerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Özellikle bizimki gibi ülkelerde genç nüfusun büyük bir kesimini oluştururlar, işsiz gençlerin bir kısmı seyyar satıcılık, vb. marjinal işlerde, zaman zaman da geçici ve kısa süreli işlerde çalışmaktadır.
Yarı-sömürge yarı-feodal bir ülke olan ülkemizde hâkim ideoloji olan burjuva-feodal ideolojinin her türlü biçimde halkımıza empoze edilmesi ve bu ideolojinin ve burjuva-feodal üretim ilişkileri çerçevesindeki tüm davranış biçimleri ve uygulamaların demagojik- propaganda yoluyla halkımıza ve halkımız gençliğine tek seçenek olarak dayatılması, demokrasinin bir devrim sorunu olduğu ülkemiz devrimcilerinin kitle çalışmalarında göz önünde bulundurulması gereken bir gerçekliktir. Emperyalist yoz kültür ile harmanlanmış bir feodal şekilleniş, bu haliyle bir kültür karmaşasını da beraberinde getirmektedir. Esasen bu kendi iç dinamiklerimle gelişemeyen kapitalizmin güdük ulusal burjuvazisinin ideolojik cılızlığı ile de ilintilidir.
Emperyalizmin uşağı komprador burjuva ve feodal toprak ağalarının hâkim olduğu bir ülkede; sermaye biriktirme şansından dahi yoksun bir ulusal burjuvazinin, bir sınıf olarak gelişmesi mümkün değilken kültürünü, yaşam tarzını, topyekûn ideolojik birikimini sağlaması da beklenemez zaten. Dolayısıyla, ülkemiz gençliği, düzen uyuşuğu-anarşist gençlik, arabesk-modem (!) lümpen gençlik, liberal-devletçi-demokrat-Kemalist gibi nedüğü belirsiz 'sosyal-demokrat' gençlik, Müslüman-devrimci-şeriatçı gençlik gibi tam da ülkenin sosyo-ekonomik yapısına denk düşen ilginç kategorilere bölünmüştür.
Her zaman bir alternatif arayışı içerisinde bulunan gençliğe gerçek alternatifi ve kurtuluşlarının biricik yolunu göstermek, elbette ki komünistlerin görevidir. Ülkemizde halk hareketliliğinin en önemli öğelerinden birini oluşturan gençliğin mücadelesi, devrimci hareketlilik içerisinde de önemli ve belirleyici bir faktör olabilmiş, Türkiye devrim tarihine devrimci gençlik, kanla yazılan deneyimler kazandırmıştır. Ancak, komünist önderlikten yoksun bir devrimci hareketlilik kısa vadede devrimci durumu yükseltecek, dalgalanmalara ve mücadelenin ivmelenmesine yol açabilecek olsa da, uzun vadede başarıya ulaşamayacaktır.